"YER ALTI UYGARLIĞI AGARTA"

20:38 Unknown 0 Comments


Agarta:Sanskritçe “ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği” 


Agarta inanışa göre bir yer altı uygarlığıdır. Bu uygarlık yer kabuğunun altında yaşar. Teozoflara göre Atlantis ve Mu'dan göç eden bilim rahiplerince kurulmuştur.Teknolojileri çok gelişmiştir ve yeryüzü insanlarıyla mümkün olduğunca görüşmezler.Bunun sebebi insanların bu iyi niyetli ve çok gelişmiş halkı istismar etmesidir.  

Bu kısa bilgiden sonra bu konuyla ilgili bir çok veri paylaşacağım.

Agarta Tünelleri

Agarta yeryüzüne tüneller ile bağlanır. Bu tünellerin 200 km. civarında olduğu söylenir. Tünelleri bulanlar ve girenler yaşadıklarını bir çok kaynakta paylaşmışlardır.
Agartaya ait olduğu ileri sürülen tüneller Türkiye'de İstanbul ve Nevşehir yöresinde 40 civarı, Amerika'da ve Brezilya'da da bulunmaktadır.Tibet kaynaklı efsaneye göre, Agartaya ait olduğu ileri sürülen tünellerde dünyanın bir ucundan, diğer ucuna gitmek mümkün.


Aşağıda vereceğim söyleşi bu konuyla ilgili genel olarak bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Kaynaklarda yer alan bütün iddialar genel çerçevesi ile bu söyleşi de yer almaktadır. Söyleşi gerçekten sıradışıdır!




Eski CIA ajanı Virgil Armstrong ile söyleşi;

(Kaynak: Licht-Zeichen Dergisi No. 26 Mart-Nisan 1994.)


LZ: Lich Zeichen


VA: Virgil Armstrong

W :  Oldenburg Kültür evinden Werner

LZ: İç Dünya ile ilgili olarak sizden güvenilir bilgiler almak istiyoruz.


VA: İç Dünya deyimi ile yüzeyden aşağı doğru uzanan 800 mil çapında (Takriben. 1, 330 km.) bir kabuğu kastediyorum. “Boş Dünya” iç taraftadır ve merkezini çeşit güneş vardır. Dünya gerçekten boştur. Amiral Byrd de bu gerçeği keşfetmişti.


LZ: İç Dünya’da tüneller var mı?


VA:  Evet


LZ: Bunların uzunluğu ne kadar?


VA: 0h, çok, çok, kilometrelerce uzunluğunda. Bazılarının uzunluğu 170 kilometreyi buluyor.


LZ: Bunlar aydınlatılmış mı?


VA: Bazıları evet. 620 km. derinlikte hiçbir insana rastlamak mümkün değildir. Nereye gittiğinizi bilmezseniz oralarda ölebilirsiniz. Bana bu hikayeleri anlatan yerlilerle birlikte yirmi dört yıl yaşadım. Taş devri  insanları ve tarih öncesi yaratıklar, mesela; Mamutlar 620 km derinlikte görülebilir. Onlar orada havada salınmaktalar.


LZ: Salınmaktalar mı? Aşağıda mı?


VA: Evet, onlar havada dengede tutuluyorlar.


W: Görünüşe göre İç Dünya’ya girişi engelleyen bariyerlerin nasıl çalıştığını kimse anlayamadı. Bu bariyerler çok yüksek frekanstan oluştuğu için, ancak bunu bilen insanlar buradan geçebilirler.


LZ: Kimler oradan geçebiliyor?


VA: Belirli şartlar altında bunun nasıl olduğunu bilen, belirli bazı insanlar buradan geçebiliyor.


LZ: Bunun nasıl yapıldığını biliyor musun?


VA: Hayır, hiç yapmadım.


W: Bu yer çekimine karşı bir güç mü?


VA: Yer çekimine karşı bir güç olmalı. Her halükarda bu bölgede yer çekimi yok!..


LZ: Hiç mi?


VA: Hayır, hiç çekim gücü yok. Oraya giren hayvanlar havada asılı olarak kalıyorlar. Orada hapsoluyor ve dışarı çıkamıyorlar. Daha sonra da ölüyorlar tabii… Bir defa buraya girdikten sonra, girdikleri şekilde orada hareketsiz kalıyorlar.


LZ: Onlar nasıl içeri girebiliyorlar?


VA: Yanlışlıkla. Oraya girdikten sonra da enerji ve yer çekimi yokluğu dolayısıyla orada mahsur kalıyorlar. 


LZ: İç dünyada tek bir medeniyet mi yoksa birçok medeniyet mi var?



VA: Birçok. En önemli şehir Agarta’dır.

LZ: Agarta, “İç Dünya”da mı yoksa “Boş dünya”da mı?


VA: İç dünyada. “Boş dünya”nın kendi ayrı medeniyeti var.


LZ: Şamballa da buraya mı ait?


VA: Hayır, Şamballa İç Dünya’ya aittir. Şamballa ve Agar­ta tek ve aynı şeydir, İncil’in birçok yerinde “Boş Dünya"  ile ilgili bölümler vardır.

İç dünyadaki güç bariyerlerine gelirsek, bu “boş dün­yayı" korumak için oraya konmuştur. Belirli kimseler hariç, kimse bariyerleri geçemez.

LZ: Kutuplarda doğrudan “boş dünya”ya açılan açıklıklar var mı?


VA: Evet.



 
Essa-7 uydusundan1968

LZ: Oraya gitmek mümkün müdür? Orada bir engel veya bariyer var mı?

VA : Hayır, orada bir engel yok.


LZ: Birçok insan oraya gitmek istiyor değil mi?


VA :  Oh, evet, çok. Bir zamanlar ben de davet edilmiştim. Bir arkadaşım üç yıl önce benimle beraber yeniden bir keşif gezisine çıkmak istedi. Bu bilgi çok gizli olmasına rağmen o, bu konuda bana telefonla bilgi verdi. Ona telefonlarımın dinlendiğini söylememe rağmen beni dinlemedi, üç ay sonra kız arkadaşı bana telefon ederek, onun hapiste olduğunu söyledi.

Bu adam, II. Dünya Savaşı sırasında Pentagon için çalışan bir üsteğmendi. Savaştan sonra ilk defa bir keşif gezisi organize etti. Bir uçak satın alarak, Amiral Byrd’ün “Boş Dünya”yı keşfederken izlediği rotayı takip etti. Kutuplarda, içeri doğru kıvrılma başlamadan önce, bir Amerikan Hava Üssü mevcuttur.

Kuzey Kutbuna En Yakın Hava Üssü Thule.. İlgili Yayın İçin Tıklayın..

Thule Örgütü.. İlgili Yayın İçin Tıklayın..

 Onlar bu bölgeye geldikleri zaman iki Amerikan jeti onları takip ederek, yere inmeye zorladı. Amerikalı yetkililer kendilerini bir defaya mahsus olmak üzere serbest bırakacaklarını  fakat bir daha oraya gelmeyeceklerine dair söz vermelerini istediler. Aksi halde gelecek defa uçaklarını düşüreceklerdi. Amerikan Hava Kuvvetlerinin buradaki üssünün görevi “Boş dünya”ya giden yolu kontrol etmektir. Amerikalıların içeri girebildiklerini sanmıyorum, çünkü “Boş dünya”daki yaratıklar kimseyi içeri bırakmıyorlar!..

LZ: Bu üs tam olarak nerede?

VA: Alaska’nın kuzey ucunun kuzeyinde; Adaskopya’da



Thule Hava Üssü Alaska'nın Kuzey Ucunun Kuzeyindedir.

LZ: Giriş açıklığının büyüklüğü ne kadar?

VA: Yaklaşık 400 mil genişliğinde. Kuzeydeki noktaya kadar yüzeyden yolculuk yapıldıktan sonra, iç tarafın içine doğru inmeye başlar. Yer çekimi burada da aynı şekildedir.

(Burada Amiral Byrd’ün “Boş dünya”yı keşfetmesi anlatılıyor.)

Amiral Byrd'ün 1947 Yılında Yaşadığı Agarta Deneyimi İçin Tıklayınız....


Byrd’ü davet eden Şamballa’nın Efendisi, ondan atom bombası denemelerine son vermesi için ABD hükumeti yetkilileri ile görüşmesini rica etmişti. Byrd elinden geleni yapacağına söz verdi. Eskortlar uçağının kontrolünü yeniden kendisine devrettikten sonra, iki uçan daire ona kutuba kadar eşlik etti ve ayrılırken Almanca “Auf  Wiedersehen” (Hoş çakalın) dediler.


LZ: Aşağıdaki Üstad nasıl konuşuyordu?


VA: Telepati vasıtası ile.


LZ: Eğer bu insanlar Almanca konuşabiliyorlarsa, belki onlar Hitler’in bahsettiği kuzeyli ırktandırlar?


VA: Evet, onlar kuzeyliye benziyorlar ama biliyor musunuz Alman halkının bir bölümü çok, çok eski zamanlarda kutbun içine yerleşmişti.


II. Dünya Savaşı sona ermeden önce Nazilerin Antarktis’de bir koloni kurmayı denediklerini gösteren bir  video film var!..

1938-39 yılları arasında Almanlar Güney Kutbuna bir keşif gezisi düzenleyerek, “Neuschwabenland” diye adlandırdıkları bölgeyi kendi topraklarına katmışlardı.

Bu operasyonu bizzat Göring yönetmişti. Göring, savaş sı­rasında binlerce insanı oraya gönderdi. Savaştan sonra Hitler ve III. Reich’ın önde gelenleri, özellikle S.S’ler “içerideki” üsse kaçtılar.
Bana göre, savaştan bugüne kadar geçen süre içinde gidenlerin birçoğu geri döndüler. “Boş dünya”daki insanlarla işbirliği yapabildiklerine göre, onların iyi insanlar olduklarını düşünüyorum.

W: Almanların orada bir kolonisi var ve “Boş dünyalılarla" işbirliği yapıyorlar. Bunun dışında Amerikalıların da Arktis’te bir hava üssü varken, niçin onlar “Boş Dünya” ya doğru gidemiyorlar?


VA: Çünkü “Boş Dünya” insanlarının teknolojisi bizimkilerden çok ilerde ve onlar da bizi orada istemiyorlar.


LZ: Koruyucu bir sınırları var mı?


VA: Evet, bir koruma var. Eğer insanlar dengeli, sevgi dolu olurlarsa, belki oraya gidebilirler. Amerikalıların düşmanca tutumlarına bakın. Onları içeri bırakmıyorlar!..


Savaş sırasında (1942-43) Hitler’in Antarktis’te gizli bir denizaltı limanı vardı. Bu üs müttefiklere teslim olmadı. ABD, Amiral Byrd’ü bu üssü bulmakla görevlendirdi  Hitler, Amerikalılara karşı Alman bilginlerinin yaptığı iki UFO’yu yolladı. Bunlardan biri saatte 2000, diğeri ise 5500 km sürat yapabiliyordu. Bu UFO’lar 8 cm zırhı delebilecek güçte Lazer topuyla silahlandırılmıştı. O zamanlar en hızlı uçak saatte 800-1000 km. sürat yapabiliyordu.
Hitler’in bu UFO’lara ve silahlara sahip olması, müttefiklerin onu kayıtsız şartsız teslim olmaya zorlamasında çok etken oldu. Hitler bunu öğrenince her iki UFO’nun da parçalara ayrılarak denizaltılara yüklenmesini emretti. Hitler, Eva Braun ve SS yardımcıları ile birlikte önce Arjantin'e oradan da, bugüne kadar yaşadıkları  Güney Kutbuna gittiler. Hitler, Buenos Aires’de mütevazı bir hayat sürerek, 90 yaşının üstünde normal bir şekilde öldü. Eva Braun ise bugün hala yaşıyor. Sanırım yaşı 90′nın üstünde.

LZ: Hitler’in UFO’ları ne tür bir enerji kullanıyordu?


Adolf Hitler Bilinmeyenler 
İlgili Yayın İçin Tıklayın..

VA: Antigravitasyonel güç ile…

W: (tamamlayarak) Schauberger’in belirttiği manyetik enerji ile…

VA: Evet, Schauberger bu konuda temel bilgileri ortaya koymuştu. Schauberger’den önce 19. yüzyılın başlarında Prof. Dr. Philipps bir uzay gemisi yapmış ve Ay’a, Mars’a, Venüs’e ve çevresindeki gezegenlere yolculuk yapmıştı.

LZ: Bunu kendisi mi başardı yoksa yardım aldı mı?


W: Bu konuda sorunlarla karşılaştı.


VA: Hitler ve Göring onun teknolojisine sahip olmak iste­diler ama o gittiği yerden geri dönmedi. Hitler arzuladığı bu teknolojiyi bir başka şekilde elde etti. Hitler’den önce Almanya’da uzay gemisi yapabilen iki gizli örgüt vardı. Bunlar Vril ve Thule localarıydı.


Thule Örgütü  
İlgili Yayın İçin Tıklayın..

Vril Locası, yaptığı uzay gemilerini 1920′li yıllarda uçurmayı başarmıştı.


W: Hitler’in Vril Locasına mensup iki kişi tarafından eğitildiğine inanıyorum.


VA: Bu doğru ama daha sonra ondan uzaklaştılar.

Philipps uzay gemisini onlardan çok önce yapmıştı. Kişisel görüşüm, Vril Locasının Philipps’e yardım ettiği şeklindedir. Bu Loca metafizik bir dünya görüşünü temsil ediyordu. Onlar uzayda özgürce dolaşarak, dünya dışı hayat biçimlerini tanımak istiyorlar.

LZ: Hitler’in savaş plânlarını bilmelerine rağmen ona bu teknolojiyi verdiler mi?


VA: Sanıyorum ki Hitler ne Thule Locasından, ne de di­ğerinden böyle bir bilgi almadı. O, bu teknolojiyi ABD gibi kötü niyetli dünya dışı varlıklardan aldı. Uzaylılar ona şöyle demişti:

“Bize biyolojik deneme malzemesi olarak Alman halkını verirsen, biz de size savaşı kazanmanız için gerekli teknolojiyi veririz. Hitler onlara, “Yo, hayır… Ari ırk üzerinde deneme yapmanıza izin veremem. Fakat, size kamplardaki insanları (Polonyalı, Rus, Yahudi) verebilirim,” demişti. Gerçekten de kamplarda birçok insan iz bırakmadan kaybolmuştu.
Yahudiler toplama kamplarında 6.000.000 insan kaybettiklerini ileri sürerler, fakat bu doğru değil. Savaştan sonra yayınlanan UNO ve diğer uluslararası örgütlerin raporlarına göre, Yahudiliğin kaybı 600.000′i aşmamaktadır.

(Aslında gerçek Yahudi kayıpları 600.000′inin de altındadır. 1990 yılına kadar, Auschwitz Birkenau Kampında dört milyon insa­nın kitle halinde öldürüldüğü bir gerçekti. 1990′dan sonra ortaya yeni bir tez atıldı: iddialara ve hatta varolduğu söylenen belgelere gö­re, Auschwitz’de ölenlerin sayısı 1.500.000 civarındaydı. Yine bu id­diaya göre, 1990 yılında ani bir emirle Auschwitz’de bulunan 19 dil­le yazılı, dört milyon ölünün anısına çakılmış 19 metal tablet ye­rinden silinmişti. 1994′te eczacı ve “Soykırım” araştırmacısı olan Je­an Claude Pressac, Auschwitz Müze yetkililerine karşı çıkıyor ve kampta 630.000-710.000 arasında insanın öldüğünü ve bunların 470.000-550.000 kadarının Yahudi olduğunu ileri sürüyordu.

Bu yeni iddiaya göre, Auschwitz Birkenau’daki gaz odalarının ama­cı dezenfeksiyondu. Yapımsal olarak Amerikan modeli de böyledir. Tüm kamplarda elbiseler HCN temelli Zyklon-B gazıyla temizleni­yordu, buna göre “Soykırım” savunucularının iddia ettiği gibi milyonlarca Yahudi Zyklon-B gazı ile öldürülmemiş, aksine çok az bir kitle temizlenmiş, yani dezenfekte edilmişlerdir.
Dachau Kampı’ndan elde edilen resmi ölüm istatistiklerinde görül­düğü gibi, 1940-1941 ve 1942-1943 yılları arsında kış aylarında büyük bir tifüs salgını yaşanmıştır. Görülür ki, ölümlerin çoğunlu­ğu savaşın son dönemine aittir, bu dönem Alman ulaşım sistemi­nin bombardımanlar sonucunda çöktüğü dönemdir.

Bugün Dachau’nun bir ölüm kampı olduğu iddiasını destekleyen ki­şiler çok azalmıştır, bunun en önemli nedeni Nürnberg Mahkemelerinde Dachau’da olduğu söylenen gaz odalarının sahte olduğunun anlaşılmasıdır.)

Hitler, bu insanları biyolojik araştırma malzemesi ola­rak kullanmaları için kötü niyetli uzaylılara vermişti!..


W: Kötü uzaylılar Thera’dan mı yoksa Orion’dan mı geli­yor?


VA: Evet, Orion’dan. Fakat çoğunluğu Reticuli’den geliyor. ABD Başkanı Truman zamanında, ABD “Griler’le” bir anlaşma yapmıştı, iki çeşit “Gri” var; iyiler ve kötü­ler. (Kötü “Griler” küçük yapılı takriben 1-2 m. uzunluğundaydı. Hitler’le anlaşma yapan bunlardı.)

(Griler: Zeki, küçük kertenkele insanlardır. 

Ortalama olarak 90 cm. boyundadırlar. Deri renkleri gri beyazdan gri maviye, gri yeşil ve gri kahverengiye değişir. Ama asıl önemlisi insanların ruh enerjisi, veya yaşama enerjisiyle beslendikleri iddiasıdır. Rivayetlere göre, Griler aldatıcıdır ve mantıkla hareket etmelerine rağmen, onlara göre hedeflerine ulaşmak için aldatmaca mantığa uygundur. Tekil ya da çift yıldızlı sistemde bulunan Orion ve Alfa Drakon, Griler faaliyetinin merkezidir.)

W: Antarktis’teki UFO’lar bulundu mu? Orada büyük bir UFO filosu mu var?


VA: Evet, ben onlara “Üçüncü Güç” diyorum. Amiral Byrd, Hitler’in her iki UFO’sunu ele geçirmek ve “Üçüncü Gücün” kayıtsız şartsız teslim olmasını sağlamak için yeniden kutba yollandı. Ona sekiz ay süre tanımışlardı ama sekiz haftadan kısa bir süre içinde büyük bir hezimete uğradı. Oradaki teknoloji o kadar üstündü ki, hiçbir şeye başlayamadı, örneğin, uçaklarından biri, elektromanyetik enerjiden oluşan görünmeyen bir duvara çarparak paramparça oldu. Bu Hitler’in adamlarının dünya dışı varlıklardan öğrendiği bir teknoloji idi.


LZ: Bu Ronald Reagan’ın planladığı SDI (Yıldız Savaşları Projesi) kalkanına benziyor.


VA: Evet. Onların sahip olduğu bir diğer sistem de Psikotronik’ti. O zamanlar bu konu ABD’de hiç bilinmiyordu. Ama şimdi biliniyor.


W: Bu gücü oluşturan dünya dışı varlıklar mı yoksa III. Reich mensupları mı?


VA: Her ikisi de. Uzaylılar Reticuli’den gelen “Gri”lerdi. Ben “Gri”lerin bugün için bir tehlike oluşturacağını sanmıyorum. Muhtemelen “Boş dünya” mensupları ile bir ittifak yaptılar ve şimdi barışçılar. Bir zamanlar tehlikeli idiler ama artık değiller.


W: Dünya politikalarını etkiliyorlar mı?


VA: Hayır, onunla ilgileri yok. Varlıklarını bizim dünyamızdan geri çektiler.


(Söyleşinin sonu)

Agarta uygarlığı hakkında yukarıdaki söyleşi yeterli bilgiyi vermektedir. İnternetteki bilgilerin özeti niteliğindedir. Karar sizin..




İlgili Yayınlara Ulaşmak İçin Aşağıdaki Başlıklara Tıklayabilirsiniz..













You Might Also Like

0 yorum: